18 Kasım 2008 Salı

"Project Canakkale" Land Art, Canakkale / "Proje Çanakkale" Arazi Sanatı, Çanakkale, 2005

EYLEMSEL / İŞLEVSEL BİR GÜNCEL SANAT PROJESİ:
Yrd.Doç.Dr. Lütfiye KALAYCI
Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi
Sanatçılar, tarihin her döneminde insanlığı ilgilendiren sorunları dile getiren yaklaşımlar sergilemişler, kimi zaman manifestolar yayınlamışlar, kimi zaman protest sergiler, kimi zaman da eylemsel ve sanatsal tavırlarıyla dikkat çekmişlerdir.
Bunlardan biri olan erozyon, dünyanın ekolojik sorunları içinde önemli bir yer tutmaktadır. Yer kürenin gittikçe yaşanılmaz bir yer olmasına seyirci kalmak istemeyen sanatçılar, zaman zaman bu konuya dikkat çeken girişimlerde bulunmuşlardır. Bu girişimlerden biri olan Proje Çanakkale, Çanakkale Savaşlarında hayatını kaybeden 400.000 kişi için sanatsal bir platformda 400.000 fidan dikilmesini hedeflemekte ve bunun aracılığı ile yaşadığımız ekolojik felaketin kavranarak, çözüm için gerekli sinerjinin doğmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Proje kavramı ve sorumluluğunu Fatih Balcı, sanat danışmalığını Beral Madra,teknik danışmanlığını ve organizasyonu TEMA, Tarih Danışmanlığını AÇASAM’ın üstlendiği projenin yürütme kurulunda yer alan sanatçılar: Hülya Küpçüoğlu, Sibel Balcı, Lütfiye Kalaycı, Şinasi Güneş ve TEMA onursal başkanı Hayrettin Karaca’nın katılımıyla gerçekleştirilen ilk etkinlik, 18 Mart Çanakkale Üniversitesi kampüs alanına 1800 ağaç dikimiyle başlatıldı.
Sanatçı Fatih Balcı, güncel sanat projesi kapsamı içinde “Çanakkale Projesi”yle, geçmişle-bugünü, bugünle-geleceği ilişkilendiren bir sanat platformu gerçekleştirmiştir. Bu proje güncel sanat pratikleri içinde düşünülmüş, birkaç kavram veya olguyu içinde barındıran TEMA’nın büyük katkısı ve 18 Mart Çanakkale Üniversitesi Rektörlüğü, Çanakkale Belediyesi, Çanakkale İl Orman Müdürlüğü, askeri komutanlıklar, İş adamları, Sanayiciler, vs. gibi değişik toplumsal katmanların destekleriyle yürütülen geniş kapsamlı bir projedir.
Çanakkale Projesi, tarihsel ve ekolojik referanslarıyla, iki uçlu paradoksal bir temadan yola çıkmıştır. Birbirinden farklıymış gibi görünen bu iki uç, “YOK OLMA” kavramında ortaklaşmaktadır.
Paradoksun birinci ucundaki yok olma, savaş yüzünden insanların yok olması,
ikinci ucundaki yok olma erozyon yüzünden toprağın yok olması…
Proje kapsamında dikilen fidanlar, bir yandan toprağın yok olmasına bir karşı koyuş diğer yandan da savaşta ölen insanların anısını yaşatarak, unutmaya, yok olmaya, bir karşı koyuştur.
Türkiye kara yüzeyinin %90'ında, çeşitli şiddetlerde erozyon cereyan etmektedir. Ülke genelinde yaklaşık 67 milyon hektarlık bir arazide toprak giderek yok olmaktadır. Önlem alınmazsa Türkiye 15-20 yıl içinde çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Erozyon, sadece toprağın yok olması değil, üzerinde on binlerce canlının da yok olması ve doğanın çeşitliliğinin azalması dolayısıyla da ekolojik dengenin bozulması anlamına gelmektedir.
Ülkemizdeki erozyon Avrupa'dan 12, Afrika'dan 17 kat daha fazladır. Ülkemiz topraklarının %14'ünde hafif, %20'sinde orta ve %63'ünde şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon tehlikesi mevcuttur. Sadece %3'lük kayalık alan ise erozyona maruz bulunmamaktadır.
Erozyon sebebi ile toprağın verimi azalmakta, besin maddeleri yok olmakta, sular kirlenmekte, ürünlerde verim ve kalite düşmektedir. Erozyon sonucu her yıl 500 milyon ton verimli toprağımız kaybolmaktadır.
Erozyonun başlıca nedeni, toprağı koruyan bitki örtüsünün yok olmasıdır. Arazi eğimi, toprak yapısı, yıllık yağış miktarı, iklim faktörleri, bitki örtüsü, toprak ve bitkiye yapılan çeşitli müdahaleler, erozyonun şiddetini belirleyen öğelerdir. Bu projenin de sponsorluğunu yapan TEMA’nın erozyonla mücadeleye bu kadar önem vermesinin altında, erozyonun ülkemizin yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek kadar büyük bir tehlike olması yatmaktadır. Erozyon, Türkiye’nin gıda açısından kendine yeterli bir ülke olmasını tehlikeye düşürmektedir. Ülkemizin topraklarının % 73ü şiddetli erozyon tehlikesine maruzdur.
Çölleşme ve kuraklık sorunları küresel bir nitelik taşımakta ve dünyanın bütün bölgelerini etkilemektedir. Bu sebeple çölleşmeyle mücadele etmek ve kuraklığın etkilerini hafifletmek için, çok ciddi uluslararası ortak bir eyleme ihtiyaç duyulmaktadır.
Canlılar ile onun çevresi arasındaki milyonlarca yıllık evrimin doğal sonucu olan biyolojik çevrimler ve toplumsal varoluş üzerinde, yaklaşık 200 yüzyıl önce yaratılan, doğayı ve insanı yalnızca üretim sürecinde tüketilen "doğal kaynaklar" olarak olan gören anlayışın artık değişmesi gerekmektedir.
İnsanın doğaya hakim olmasına ve onu sömürülecek bir nesne olarak görmesi anlayışına da artık son vermenin zamanı gelmiştir. Artan sanayileşme ve kentleşmenin yol açtığı betonlaşma gittikçe daha çok toprağı, kırsal ve ormanlık bölgeyi işgal etmekte, yaşam alanlarını daralttıkça daraltmaktadır. Sanayide nükleer enerjinin kullanımı tüm dünyayı tehdit etmektedir. İnsanın çevreye verdiği zararı en aza indirmek gibi olumlu bir rolü olmasına rağmen, tüketici mantık doğanın sömürülmesinin önüne geçilmesini engellemektedir.
Bütün dünyayı ilgilendiren bu sorunlar, güncel duyarlılıklarla değil, çağdaş çevreci hareketlerin mücadele yöntemleri ve çabalarının sivil toplum örgütleri çatısı altında pratikleştirilerek acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir. İşte tam bu anlamda Proje Çanakkale, soruna dikkat çekerken çözümün bir parçası olmayı da arzulamaktadır. En azından çözüm için gerekli sinerjinin doğmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Proje Çanakkale, gerekçeleri farklı, sonuçları ortak olan yok olmaya karşı koyuşu, Ölüm-Yaşam karşıtlığını içinde barındırmaktadır. Toprağını korumak için insanların hayatını kaybetmesi, ölümü, toprağı korumak için dikilen fidanlar ise yaşamı sembolize etmektedir.
Balcı’nın bu projesi, Çanakkale savaşında ölen her insan için bir fidan dikme eylemi olarak gerçekleştirilen, Fatih Balcı’nın bu projesi, Beuys’un 7000 meşe çalışmasına atıfta bulunurken: Beuys’un doğrudan çalışmasıyla ilişki içinde görülmesinin ve bu bağlantının herhangi bir orijinallik kaygısına bağlı olarak sıkıntı yaratmayacağını düşünmektedir. Sanatçı: “böyle bir kaygıya gerek olmadığı gibi , Beuys’un Sosyal Plastik kavramı çok uygun bir yöntem olarak bize gözükmektedir. Sonuç olarak dönüştürmeyi istediğimiz şey yeryüzünün bir kısmı ve zihinlerdir.” diyerek bu konuya ilişkin düşüncelerini ifade etmektedir.
Ölüm –Yaşam paradoksu içinde gelişen bu proje, insanlık tarihi boyunca devam eden savaşlar, milyonlarca insanın ölümü… Bunlardan biri olan Çanakkale savaşı, tüm tarihsel gerçekliği içinde tarafların haklılığı-haksızlığı, kazananlar-kaybedenler boyutuyla yaşanmış bu savaşın mücadelesinin gerekçelerini yada karşı gerekçelerini sorgulamak yada yargılamak boyutunu artık çok gerilerde bırakmıştır. Bu proje, geçmiş acıları hatırlatmaktan çok geleceğe ilişkin yapıcı bir düşünceyi-duyguyu oluşturmanın peşindedir. Genç kuşakların ataları arasında geçen bu trajedi, günümüz boyutunda kucaklaşmanın, dostluğun ve barışın kollarına bırakmıştır kendini. Avusturalya’lı Anzakların torunlarının her 18 Mart’ta gelip hasımlarının torunlarıyla kucaklaşması gibi.
Ne yazık ki bu tablo, dünya tarihinde istisnai bir örnek olarak yer alırken halen gerekçeleri çoğunluk tarafından ikna edilememiş işgaller, savaşlar tüm hızıyla devam etmektedir. Çanakkale projesi bu anlamda “savaşa hayır, barışa evet” diyen bir anlayışın da tarafıdır.
18 Mart 2005 tarihindeki anma etkinlikleri sırasında ilk aşaması gerçekleştirilen bu proje, 4000 000 fidan dikimi süresince sanatsal etkinlikleriyle de devam edecek, Projeye maddi katkı sağlamak için düzenlenecek kartpostal sergisi ve diğer sergiler medyadan takip edilebilir.












Hiç yorum yok: